KültürOku-Yorum

Korkuyu Beklerken Hikâyesi Üzerine

Oğuz Atay’ın 1975 yılında okuyucu ile buluşturduğu hikâye kitabına ismini veren üçüncü öykü “Korkuyu Beklerken” adını taşır. Bu hikâyedeki modernist ögeler edebiyat alanındaki bilimsel araştırmalara konu olmuştur. Oğuz Atay’ın Korkuyu Beklerken hikâyesinin tahlilini paylaşacağım bu yazıda insanın kendine ve çevresine nasıl yabancılaştığını ve ruhsal çalkantılar içerisinde nasıl boğuştuğunu tüm detayları ile görebileceksiniz.

Korkuyu Beklerken Özet

Kendi hâlinde yaşayan, kimseye bir zararı dokunmamış bir adamın öyküsüdür bu. Şehir merkezinden uzakta ve müstakil bir evde, yalnız başına yaşayan bu adamın deyim yerindeyse kurulu düzeni bir gün evinde bulduğu bir mektup ile alt üst olur.

Mektup, bilmediği bir dilde ve anlamlandıramadığı bir şekilde yazılmıştır. Bir süre mektubu çözebilmek için uğraşan kahraman, bunda başarılı olamayınca mektubu bir arkadaşına götürür. Bu arkadaşı, öyküde okuyucuya ölü diller uzmanı olarak tanıtılır. Ölü diller uzmanı kahramana bu mektubun çok gizli bir mezhep tarafından kendisine gönderildiğini ve kahramana mektup eline ulaşmasından itibaren asla evinden dışarı çıkmamasını bildirdiklerini söyler. Bunun üzerine kahraman zaten var olan korkuları ile yüz yüze gelir ve hayatı anlamsızlık ve korkudan ibaret tek düze bir döneme girer.

Bu mektuptan o kadar çok etkilenmiştir ki aç kalmasına, açlıktan öleyazmasına bile kayıtsız kalarak evinden dışarı adım atmaz. İçine düşen bu korku her şeyin önüne geçmiştir. Hayattan zevk almak şöyle dursun temel ihtiyaçlarını karşılamak bile korkularının çok daha gerisindedir.

Evinden hiç çıkmaz. Yalnızlığı ve korkularıyla içsel çatışmalarını yaşarken bir gün kapının çalmasıyla irkilir. Kapıya gelen market çırağıdır. Onun sayesinde açlıktan kurtulur. Günler onun için korkular içinde geçerken tekrar kapı çalınır ve büyük bir ikramiyeye konduğu haberi gelir. Bu habere de kayıtsızdır. Açlıktan ölmeyi bile beceremez. Sanki her şey onun dışındadır ve o da çaresizce teslim olmuştur. Bir ara akıl hastanesine yatmak ister. Bu kararı da hayat karşısında yenilgiyi kabul ettiğinin en açık göstergesi, bir teslimiyetin örneğidir.

Evini gaz döküp yakmaya karar verir bir gün. Bunu gerçekleştirmek için kullandığı gazetelerden birinde UBOR – METENGA (Üstün Yol) adlı gizli mezhep üyelerinin yakalandığına dair bir haber görür. Bu haberle birlikte artık silkelenmek ve içine düştüğü bu korku ve yalnızlık çukurundan kurtulmak ister. Tanıdıklarına gider, onlarda kalır bir süre. Hatta evlenmek üzere kendisine bir kız arkadaş dahi bulur. Artık toplumsal düzene uymaya, bu çaresizlik içinde sıkışıp kaldığı yalnızlıktan kurtulmaya karar verir. Yalnızlığından kurtulmak istemektedir. Evlenmeyi düşündüğü kızla gezer, tozar ama bunlardan da zevk alamadığını; her şeyin ona anlamsız, saçma ve komik geldiğini fark ettiğinde tekrar her şeyden uzaklaşır. Çükü korkularında bir türlü kurtulamamaktadır.

Bir ara o da bazı insanlara tehdit mektupları yazar ancak mektup yazdığı kimseler onun gibi kendilerini evlerine kapatıp dünya ile bağlarını kesmezler. Normal yaşantılarına devam ederler. Nihayetinde, kahraman kendini ihbar eder ve bu davranışıyla kendisini korku cehennemine sürükleyen mezhepten intikam almak istediğini itiraf eder.

Korkuyu Beklerken Hikâye Analizi

Bilindiği gibi Oğuz Atay’ın eserlerinde kafkaesk eğilimler gözlenir. Kafka’nın “öncü misyonu ve kendine özgü tarzı” şeklinde edebiyat terminolojisinde yer bulmuş olan kafkaesk kavramını, Korkuyu Beklerken adlı öyküdeki kahramanda gözlemlemek mümkündür.

Aslında öykünün bütününde işlenen korku temasının kahramanda mektuptan önceden süregelen bir iç çatışma olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Kahramanın mektubu almadan önce de kendi dünyasında yoğun bir yalnızlık yaşamakta olduğu söylenebilir.

Korku insanların genelini derinden etkileyen bir duygudur. Her insanın korkuları vardır. Kimi gelecekte karşılaşacakları ile ilgili endişeler taşırken pek çok insan da bilinmezliğin neden olduğu korkular ile debelenip durur.

Kişinin iç dünyasındaki çatışmaları karşıdaki insana yansıttığı zamanlar, o kişiler hakkında tutum ve davranışlarımızda değişimler ortaya çıkabilir. Belki de modern öyküye konu olan bu tip insanların toplumdan soyutlanma, kendi iç dünyalarına çekilme yaşamalarına neden olan etken de budur. Toplum tarafından anlaşılmamak ya da kendi dünyasında yaşadıklarını karşısındaki insana net bir şekilde ifade edememek.

Oğuz Atay’ın Korkuyu Beklerken adlı öyküsünde insana ait en tabii duygu olan korkuyu, derinlemesine ve hayranlık uyandırıcı ifadeler ile aktarmasının okuyucunun kendini daha iyi anlamasına vesile olduğu bir gerçektir.

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu